# Türkiye’den kaçışım nasıl oldu?

Uncategorized @ 22 August 2021

Kaçmak doğru seçilmiş bir kelime. Hani böyle üstüne koşa koşa gelen bir köpek görürsün de kaçarsın ya ona benzer birşey.

2-3 kez greencard başvurusu yapmıştım. Hani çok çıkmaz falan ama birgün yine sonuçlara bakıyorum. Kendi sonuçlarıma baktım, you are NOT selected diyor. Yani herşey yolunda çıkmamış 🙂 sonra da eşimin bilgilerini girdim. Baktım seçildin yazıyor. Hiçbir şey olmamış gibi masadan kalktım. Evde biraz tur atıp geri geldim bir daha baktım. Baktım ki seçildin yazıyor. Sonra bilgileri bir daha yazdım acaba yanlış olabilir mi diye yok seçildin diyor. Tabi bir keyif gelmedi değil 🙂 ama artık omuzlarımda ağır bir yük var: piyangoyu kazandığımı kimseye söylememem lazım. Etraf manyak kaynıyor hemen Amerikan uşağı olur oradan vatan hainliği falan gider artık.

Neyse kimseye söylemeden gittik görüştük falan Şubat gibi vizeleri almıştık. Dv2013 bu arada. 17 Haziran 2013 New York hava alanında işlemleri tamamladık ve artık yasal göçmendik 🙂 zor bir süreç yine de… Harcadığın para bir yana memur çocuğu olmanın verdiği garanticilik hissi ile nasıl gelip nasıl iş bulacağım diyorsun. Neyse uzun bir süre Türkiye’den iş aradım ama olmadı ne yazık ki, illa gelmen lazım. Zaten sonra Aralık ayında da 17/25 patlamıştı. Aynı lağım patlamış gibi. Ortalığı bok götürüyor ama insanlar da bu boktan memnun. O zaman dedim neden kalıyorum ki ben bu bok bataklığında?

Tabi bir yandan da garanti iş olsun diyorum. E sagede de sevenimiz var (!) En azından yaptığım işe saygı duyuluyor (!) Ama çıkalım dedim ya. Baktım Amerika olmuyor, İngiltere’de bir firma buldum görüştüm. 2016 başları. Firma apical. Tabi bu arada da başka bir garanti olan Amerika’da doktoraya başvurdum. Bir yandan da o gidiyor. Apical baya iyiydi, en son İngiltere’ye gidip mülakat yapacaktım gel gör ki onu da ARM satın almış. Bizim işler dondu, şansımı seveyim :)) Mayıs ayında da Amerika’dan doktora kabulü geldi. Bir baktım verdikleri maaş ayda 2000 dolar. Düş vergileri 1600 falan. Evlere baktım en ucuz kira 1300. Kalıyor mu sana 300? Duvarları kemirirsin artık. Neyse Haziran sonu Salih zengine dedim ki, izne çıkacağız, bu arada ramazan bayramı artı toplu izin, abi ben Amerika’dan kabul aldım herhalde gideceğim ama kesin değil. O da yukarıya haber vereyim mi dedi? Ben de yok şimdilik verme, belki olmaz ortalık karışmasın ama kesinleşince haber veririm dedim. Sonra büyük aile oturup konuştuk ve gidelim dedik. Sonra da uçak bileti aldım. 20 Ağustos gidiş. Çocuklar türkiyede kalacak, bir yıl sonra alacağım onları plan hesapta bu. Neyse zaten kesinleştiği için de laboratuvar boya badana olsa da ben sageye gidip işlerin devrine başlayacağım zaten, işte kartlar, tasarımlar, raporlar. Salak gibi oturup onlara çalışacaktım.

Neyse 15 temmuz Akhisarda bir parkta oturmuşuz dondurma yiyoruz. Bir haber geldi ki darbe oluyor. İçimden s.ktir lan böyle darbe mi olur? Parkta dondurma yiyoruz, bu ne biçim darbe dedim. Sonra eve gittik bakalım ne oluyor diye. İşte skmsonik 3 asker köprüyü kesmiş falan yurtta sulh konseyi denen, kaç yavşaktan oluştuğu hala belli olmayan bir ekip yönetime el koymaya çalışıyor.

Baya saçma gelmişti bana, hatta 5 yıl sonra gördüm ki gerçekten baya saçma. Neyse…

Ertesi gün de zaten Ankara’ya gidelim pazartesi iş başı yaparım diye plan yapmıştım zaten. Velhasıl, cumartesi akşam Ankara’ya geldik, pazartesi de işe gittim. Her yer boya badana oluyor, poşetlerin arasında çalışıyorum. Dediler ki izinler iptal edildi. İyi, bana hoş. Ha bu arada insan kaynakları da yok ortalıkta, izinde. Ben de gidecem ya dilekçeyi falan yazdım bir ay önceden ama verecek birisi yok. Neyse iKdan Murat’ın telefonunu buldum aradım. Dedim ki murat bak ben gidecem, sonra yok sen bir ay çalışman gerekir yasal zorunluluk falan demeyin bana dedim. O da biz öyle birşeyi şart koşmuyoruz, bir problem olmaz dedi. İyi güzel…

Neyse herkes geldi, bahçede bütün gün billur kebabı yapıyorlar. Sonra bir dedikodu: Hatice, insan kaynakları ile bir günlük süren toplantıya girmiş çalışanların dosyalarına bakıyorlarmış. Hani davudogluna yaz beni çiz beni falan saçma bir twit atan hatice var ya, hah işte o. Bana o sırada birisi dilekçeyi versen iyi olur demişti. Ben dilekçeyi verdim. Dediler ki alamayız. Neden? Bütün personel işlemleri durduruldu. İyi hadi bakalım.

Bir pazartesiydi herhalde, sageye geldik yine. Bu sefer bizi kapıda karşıladılar. Giremezsiniz hocam dediler. Neden? İşte… Kimlikleri aldılar sagolsunlar ankamale bıraktılar bizi. İyi ben de zaten evdeki eşyaları toplayacaktım. Neyse bir haftada eşyaları topladık elden çıkardık vesaire ama bir yandan da sageyi arıyorum yaw ben doktoraya gidecem, ta Şubat marttan beri zaten bu işle uğraşıyorum, şu istifamı alın da gideyim diyorum. Naifliğe bakar mısınız? istifamı alın gideyim… İstifamı alın gideyim LoooL. Neyse zaten bir akrabanın da düğünü vardı memlekete gittik, evi falan kapattık, hala sageyi arayıp ne oldu istifa diye soruyorum.

Birgün yine aradım böyle, Murat dedi ki biz sana bir mektup gönderdik almadın mı? Arkadaş, ben size 2 haftadır ne diyorum? Ev yok, kapattım, sen diyorsun mektup gönderdim. Ama ben hala naif bir şekilde diyorum ki, gideyim mektubu alayım da havalimanında gösterir geçer giderim ahahahhahhaha ulan Enes s.ktirnamenin neyini göstereceksin?

Neyse baktım işler salak saçma bir hale dönüyor. 10 ağustosta bir daha bilet aldım, 11 ağustosta Alitalia ile Amerika’ya geldim çok şükür.

Bitti mi? Biter mi hiç…

Eylül ayına girdik, belki 10 yıldır görmediğim bir arkadaş LinkedIn’den mesaj attı, Enes geçmiş olsun diyor. Ya, dedim, oldu işte birşeyler ne yapalım? Kader kısmet… Bak bak naifliğe bak. Sonra dedim ki, yaw sen nereden biliyorsun bunu? Dedi ki “resmi gazetede adın var…”. Ne?

Baktım ki bizim pasaportları iptal etmişler. Gerek görülürse aile fertlerinin de pasaportlarını iptal edebilirmiş operasyon çocukları. Çocuklar nerede? Onlar bok çukurunda kaldı. Ne yapacağız peki? Burası ise bambaşka, upuzun bir hikaye, filmini çekebiliriz…

Comments are closed.